RUSYA – UKRAYNA SAVAŞI ÇIKAR MI? OYUN TEORİSİ NE DİYOR?
Sinan Ülgen, EDAM Direktörü
Rusya ile Ukrayna arasında savaş çıkar mı ? Öncelikle bu konuda yapılan yorumların eksik bilgi ile yapıldığını ifade etmemiz gerekir. Yani bu soruya Evet yanıtını verenler de Hayır yanıtını verenler de nihayetinde muhakemelerini eksik bilgi ile yapıyorlar. Ama doğruya yaklaşmak için tatbik edilecek bir metodoloji var. O da gelişmeleri senaryolar üzerinden okumayı gerektiriyor. Yani bundan sonra ortaya çıkacak olası senaryoları tanımlayıp, bir oyun teorisi mantığı içinde tarafların bu senaryolar temelinde kayıp/kazanç beklentilerini analiz etmek gerekiyor. Bu analizde amir aktör ise Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin olacak. Zira bu gerilim bir silahlı çatışmaya evrilecekse bunun kararı Moskova’da verilecek, başka bir yerde değil.
Senaryolar
- Senaryo : Savaş
Savaş senaryosunu da kendi içinde ikiye ayırmak gerekecek. Zira ilgili tarafların karşılaşacağı olumlu/olumsuz etkiler bakımından silahlı çatışmanın coğrafi anlamda ne kadar sınırlı, siyasi hedefinin ne kadar kısıtlı olacağı da büyük önem taşımakta.
- Kısıtlı istila
Bu senaryoda Rusya’nın askeri operasyonunun Ukrayna’nın doğusu ve hatta Donbas ve Luhansk bölgeleri ile sınırlı olması beklenebilir. Moskova açısından amaç, aynen Kırım’da olduğu gibi Donbas’ı da fiilen Ukrayna’dan koparmak, Abhazya ve Osetya’da olduğu gibi ilk aşamada Donbas’ın bağımsızlığını tanımak ve askeri caydırıcılığı ile bu bölgenin yeniden Ukrayna hakimiyetine girmesini engellemek olacaktır.
Putin bakımından bu senaryonun temel getirisi Batı’ya rağmen, Rusya’ya ilave bir nüfuz alanı kazandırmasıdır. Böylelikle Putin yaratılan gerginlik ve yüksek maliyetli askeri tahkimat karşılığında iç kamuoyunda da zemin kazanacağı şekilde somut bir kazanım elde etmiş olacaktır. Ayrıca Moskova zaten Rusya yanlısı halkın ekseriyette olduğu bu bölgeleri elinde tutmakta da çok zorlanmayacaktır. Zaman içinde Kiev yanlısı nüfusun da bölgeden çıkarılması gibi, Kırım’da gördüğümüz gibi demografik değişikliğe yönelik politikalar da hayata geçirilebilir.
Batı ittifakı bakımından belki de yanıt verilmesi en zor senaryo bu olacaktır. Batı (ABD, AB ve NATO ülkelerinin) Rusya’ya karşı Ukrayna’yı savunmak amacıyla bir askeri operasyona girişmeyecekleri açıktır. Batı’nın yanıtı ticari, ekonomik ve finansal yaptırımlar üzerinden şekillenecektir. Batı ittifakı açısından temel mesele Rusya’ya karşı hayata geçirilecek yaptırım rejimin, Rusya’nın askeri kazanımları ve revizyonist siyasi hedefleri ile orantılı bir niteliğe kavuşturulması olacaktır. Başka bir deyişle hayata geçirilecek yaptırımlar rejimi, bu senaryodaki kısıtlı istila ile bir sonraki bölümde ele alınan geniş çaplı istila senaryosu için farklılaştırılmış olması gerekecektir.
Bu noktada gene oyun teorisi kapsamındaki bir zorluğa işaret etmek gerekir. Putin’in bu senaryoya dair kayıp/kazanç matrisini oluşturabilmesi için Batı’nın yaptırım rejiminin içeriği, kapsamı ve niteliği hakkında güvenilir bilgiye sahip olması gerekmektedir. Şöyle ki, Moskova kısıtlı bir askeri operasyon karşılığında Batı ittifakının bölüneceğini hesap edebilir ve herhangi bir ortak yaptırım rejimine dair karar alamayacağını düşünebilir. Ve dolayısıyla bir askeri operasyona yeşil ışık yakabilir. Ancak bu aşamada yapılacak bir hesap hatası çok daha ağır sonuçları da beraberinde getirebilir. Nitekim tarihte ihtilaflı durumlarda tarafların birbirlerinin niyetlerini iyi okumamaları çok trajik sonuçlara yol açmıştır. Zaten tam da bu yüzden belli başlı Batı ülkeleri arasında yürütülen yaptırım rejimine dair müzakereler gizli tutulmakta, “ağır olacak” gibi açıklamalar dışında bir bilgi verilmemektedir. Bu stratejinin amacı da Moskova’nın kararını zorlaştırmaktır. Putin bir sis perdesi arkasında tam ne ile karşılaşacağını bilmeden karar almak durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla daha çekingen davranmaya itilmektedir.
- Kapsamlı istila
Ancak Putin, askeri müdahale sonrası Batı’nın öyle çok da ağır bir yaptırım rejimi uygulayamayacağına kanaat getirirse – ki 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı işgal ve ilhak ettiğinde aynen öyle olmuştur – o zaman, askeri operasyonun kapsamı da genişleyebilir. O durumda Rusya’nın Donbas ile sınırlı kalmadan, Belarus sınırından Kiev’e, güneyden de Ukrayna’nın Karadeniz’e çıkışını kesecek şekilde Odessa’ya yönelik bir çevreleme harekatı beklenebilir.
Veya tam tersine, Putin Batı’nın ne olursa olsun ağır bir yaptırım rejimi uygulayacağına inanırsa da aynı tercihte bulunabilir. Zira üstleneceği siyasi ve ekonomik maliyet herhalvekarda büyük olacaksa, o zaman askeri ve siyasi kazanımlarının da çok daha fazla büyütmeye yönelebilir. Bu noktada bir kez daha, Batı’nın elindeki başlıca caydırıcı siyasa olan yaptırımlar rejiminin kritik önemi ortaya çıkmaktadır. Keza potansiyel yaptırımlar rejimine dair yapılan/yapılmayan iletişimin de önemi ortaya çıkmaktadır.
Bu iki senaryoya yönelik oluşturulacak yaptırım rejimlerinin en ayırt edici özelliği çok muhtemelen Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattı ile ilgili olacaktır. Şöyle ki daha kapsamlı bir istila senaryosunda, Almanya’nın bu projeyi askıya alması hususunda büyük bir baskı oluşacaktır. Berlin’in de bu baskıya dayanamayacağı ve bu yönde karar almasını beklemek gerekir. Ancak daha kısıtlı bir askeri harekat seçeneğinde, Kuzey Akım 2 projesi bir ihtimal operasyonel hale gelebilir.
Bu saptamalardan hareketle, güvenlik çevrelerinde Batı grubunun hazırladığı yaptırım rejiminin önceden açıklanıp açıklanmaması gerektiği hakkında da hararetli bir tartışma vardır. Özünde bu enstrüman ile amaçlanan bir caydırıcılık politikasıdır. Hedef, Rusya’ya eylemlerinin maliyetini arttırmak suretiyle caydırıcılık sağlanmasıdır. Caydırıcılık politikalarındaki en temel hususlardan biri inandırıcılıktır. Yani caydırıcılık ancak karşı tarafın caydırıcı önlemlerin niteliği hakkında somut bir muhakeme yapabilmesi durumunda daha öngörülebilir sonuçlar üretir. Nitekim nükleer alanda özellikle 1962 Küba krizi sonrasında bu yönde çıkarılan dersler neticesinde silahların denetimi rejimleri hayata geçirilebilmiştir. Öte yandan caydırıcılığın etkinliği bakımından muğlaklığın korunmasının da faydalı olduğu zaman zaman ifade edilmektedir. Bu anlamda stratejik muğlaklık, eyleme geçmek isteyen tarafın karşılaşacağı maliyeti öngörmesini zorlaştırmak suretiyle, saldırgan bir eylem yönünde karar alınmasını zorlaştırmaktadır.
Bu nedenle bazı yorumcular, Batı ittifakının öngörülen yaptırımları önceden açıklayarak ve hatta hayata geçirerek “deterrence-caydırıcılık” yerine “compellence-zorlayıcılık” politikası uygulamasını savunmaktadırlar. Bu tercihte, Batı yaptırımları şimdiden uygulayacak, Rusya’nın geri adım atması durumunda da yaptırımları yürürlükten kaldıracaktır. Bir benzetme yapmak gerekirse, İran’ı nükleer programını müzakereye açmak için ikna etmeye matuf uluslararası politika, caydırıcılıktan ziyade zorlayıcılık politikasına yakın olmuştur.
Öte yandan daha kapsamlı bir askeri operasyonun Rusya bakımından çok daha kayda değer bir askeri maliyeti de olacaktır. Öncelikle Donas ve Luhansk bölgelerinin aksine daha Batıya veya Güneye doğru gidildiğinde, Rus askerleri Rusya’ya münafık bir Ukrayna halkı ile karşı karşıya geleceklerdir. Bu araziyi kontrol etmek ciddi zorlukları beraberinde getirecektir. Yaklaşık 42 milyona yaklaşan nüfusu ile Ukrayna topraklarını kısmen bile olsa işgal halinde tutmak Rusya bakımından da ciddi maliyetleri beraberinde getirecektir. O nedenle bu senaryonun en muhtemel sonucu Rusya’nın Kiev’de kendine dost bir rejimi iktidara getirdikten sonra askerlerini çekmesi olabilir. Ancak Ukrayna’nın ne kadar bölünmüş bir toplum olduğu, Batı bölgelerinde AB ve NATO’ya desteğin % 70’lere çıktığı gözönüne alındığında, Kiev’de iktidarı devralacak Moskova yanlısı bir rejimin de istikrar sağlayacağı çok kuşkuludur.
Bütün bu ister istemez basitleştirilmiş parametreler dahilinde bile Putin’in kayıp/kazanç matrisini doğru ve gerçekçi biçimde oluşturabilmesinin zorlukları görülmektedir. Tam da bu nedenle bu gerilimli dönemde Rus Devlet Başkanı ile en yüksek seviyede diplomatik diyaloğun sürmesi büyük önem taşımaktadır.
- Senaryo : Gerilimin Sürdürülmesi
Kısa vadedeki Baz Senaryodur. İlgili taraflar bakımından kayıp/kazanç matrisinin belirsizlik taşıdığı durumlarda stratejik dengeyi bozacak adımlar atılmayacaktır. Ancak bu senaryonun orta vadeye taşınması mümkün değildir. Zira Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri tahkimatı olağanüstü ve sürekli gerilim üreten bir durumdur. Moskova, savaşa girmeden gerilimi sürdürmek ve bunun üzerinden zaman içinde Batı grubu içinde bölünmeler yaratmak ve/veya Batı’yı kendi müzakere pozisyonuna yanaştırmak isteyecektir. Ancak gene oyun teorisi terminolojisinden esinlenecek olursak, bu durum uluslararası ilişkiler açısından istikrarlı bir denge üretmemektedir. Kalıcı olamaz. Bir şekilde bu analizde yer verilen senaryolardan başka birine evrilme durumunda kalacaktır.
Bu senaryonun Uzlaşma Senaryosuna evrilmesi için bir yandan Rusya’nın diğer yandan da Batı grubunun müzakere pozisyonlardan geri adım atmaları ve Avrupa güvenliğine dair ortak bir gündem yaratabilmeleri gerekmektedir. Bunun şartları daha ayrıntılı olarak aşağıda izah edilmiştir. Diğer alternatif ise silahlı çatışma senaryosudur. Bu aşamada da karar Putin’e ait olacaktır. Batı’nın pozisyonunda kayda değer bir geri adım atmayacağına kanaat getirmesi durumunda, savaş senaryosu tetiklenebilir. Gerilimin sürdürülmesi senaryosunun kalıcı bir denge oluşturamayacağına ve ister istemez diğer senaryolardan birine evrileceğine dair diğer bir saptama da, Rusya’nın mevcut askeri tahkimat ve hareketliliğinin ekonomik maliyetidir. Anılan askeri konumlanma orta vadede bile Rusya’ya çok kayda değer bir maliyet çıkaracaktır.
- Senaryo : Uzlaşma
İhtimali azalmaktadır. Temel nedeni Rusya’nın kendi güvenliği bakımından meşru sayılabilecek bazı taleplerini Ukrayna’nın güvenliği ve toprak bütünlüğünü tehdit etmek ve tehlikeye atmak suretiyle uluslararası kamuoyunun dikkatine getirmiş olmasıdır. İkincisi ise Moskova’nın bu taleplerinin, en azından resmi olarak iletilen versiyon itibariyle, bugünkü uluslararası sistem temelindeki normları revizyonist biçimde değiştirilmesini istemesidir. Rusya’ya sınırdaş Avrupa ülkelerinin tam egemenliklerinin olmadığının kabul edilmesi istenmekte, başka bir deyişle Rusya’nın Avrupa’nın Doğusunda ve Güneyinde bir “nüfuz alanı”na sahip olduğu ilkesinin başka egemen ülkeler ve uluslararası sistem tarafından da kabul edilmesi istenmektedir. Bu talebin bu şekliyle kabul görmesini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Onun yerine gerek ABD’nin gerek NATO ülkelerinin ilettiği yanıt, Rusya’nın güvenlik endişelerini şeffaflık arttırıcı önlemler ve geliştirilmiş bir silahların denetimi rejimi ile giderilmesidir. AB dönem başkanı Macron ise Putin’e anlaşıldığı kadarıyla Ukrayna’nın bir anlamda “Finlandiyalaştırılması” yani bir tarafsızlık statüsüne kavuşmasını önermiştir. Hatta bunun Minsk II anlaşması dahilinde Donbas’ın statüsü üzerinden yapılabileceği de iddia edilmektedir. Ancak bu önerinin başta Kiev hükümetinin kabul etmesi düşük ihtimaldir.
En azından bugünkü şartlarda bu senaryonun hayata geçebilmesi için gerilimi tırmandıran lider konumundaki Putin’in bazı taleplerine olumlu yanıt alması gerekmektedir. Alamadığı takdirde, Uzlaşma Senaryosuna yönelmesi için bir neden bulunmamaktadır. Bunu yaparsa tetiklediği gerilim karşılığında somut bir kazanım elde edemeden geri adım atan bir lider konumuna gelecek, gerek kendi şahsi gerek Rusya’nın uluslararası alandaki prestiji zarar görecektir.
Meseleye Batı grubu açısından bakıldığında, en faydalı strateji ABD ve NATO’nun resmi tutumu ile Rusya’nın talepleri arasında bir örtüşme kümesi yaratmak olarak ortaya çıkmaktadır. Ve bunun üzerinden Rusya ile belki de uzun vadeye yayılacak bir müzakere mimarisi oluşturmaktır. Ancak bunun için Moskova’nın da bir esneklik göstermesi gerekecektir. Bir ihtimal bu noktada diplomasinin yapıcı belirsizliği kullanılarak, Putin’in kendi halkına farklı Batı liderlerinin kendi toplumlarına farklı anlatacakları bir müzakere süreci hayata geçirilebilir. Ancak bu senaryoda daha fazla geri adım atması gereken gene de Putin olacaktır. Zira Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri tahkimatına son vermesi bu sürecin ön şartı olacaktır.
Sonuç Yerine
Bu yazının sonunda Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş çıkar mı sorusuna henüz cevap vermediğimin farkındayım. Ama gelişmeleri dışarıdan izleyen biri olarak bu sorunun bizlerin sahip olabileceği bilgiler tahtında yanıtsız kalması gerektiğini düşünüyorum. Yapabileceğimiz metodolojik bir yaklaşımla, gerçekçi senaryolar oluşturmak ve ilgili siyasi aktörlerin kayıp/kazanç matrisleri üzerinden bu senaryoları oyun teorisi yaklaşımı üzerinden analiz etmektir. Bu analizin sonucunda benim çıkardığım yanıt silahlı çatışma ihtimalinin maalesef daha ağır bastığı yönündedir. Bu yanıt yüksek bir güven aralığı ile oluşturulan bir cevap değildir. Sonuçta bu analize temel oluşturan senaryo ve koşullarının çok daha ayrıntılı, saha istihbaratı ve üst düzeyli diplomatik diyalog temelinde ve gerçekçi ihtimaliyat hesaplarına dayalı biçimde yapılması gerekmektedir. Ancak bu basit analizin gösterdiği, senaryoları ve aktörlerin pozisyonlarının etkileşimini incelediğimizde uzlaşma senaryosuna çıkan yolların daha kısıtlı kaldığı gerçeğidir.